17 Kasım 2015 Salı

Legends (2014-)

Sean Bean ölmüyor, en azından henüz ölmedi. Dizi biterken öleceğine neredeyse eminim. Hayır spoiler değil, Sean Bean her oynadığı dizi/filmde ölmelidir, başı olabilir , sonu olabilir, ortası olabilir ama ölür. Anlatacağım dizide henüz ölmedi ve 2. sezonda hala devam ediyor. İnanılır gibi değil :) ... (sadece game of thrones izlediyseniz bile anlayabilirsiniz bu dediğimi. Dizinin başrolü iken, tanıtım posterlerinde, fragmanlarda ve 1. sezonda hep en önde olmasına rağmen ölmüştür ilk sezon daha bitemeden. Veya Boromir (Yüzüklerin efendisi) orada da öleceğine hiç ihtimal vermezken öldü ve bir tek o öldü. Diğer tüm baş kahramanlar yaşadı)

Dizi çok iyi başladı geçen sene, ilk bölüm bir harikaydı. Biraz yavaş ama güzeldi. Hemen konuya girelim. Martin gizli bir ajandır, sürekli farklı kılıklara girerek suçluları açığa çıkarmaktadır. Bir görevde ona rastlıyoruz. Şehirde eylem yapmaya çalışan terörist bir grubun içine sızmış, 6 aydır görevde olduğu anda ona rastlıyoruz. O sırada FBI baskın yapıyor ve Martin'in sahte kimliği Lincoln'ı oracıkta açığa çıkarıyorlar.Merkeze geri dönen Martin gerçek kimliğine dönmekte bile zorlanıyordur (zaten izleyince biraz kişilik bozukluğu olduğunu anlayacaksınız). Muhbiriyle birlikte FBI baskınından tek kurtulanlar olmuşlardır ve muhbir kurucu baba denen terörist elebaşının yanındadır, daha doğrusu işkence görmektedir. Tabi onu oracıkta kaybederiz. Ancak Martin ile kurucu babanın görüşmek istediği haberi gelince Martin gitmeye karar verir, ancak bu sefer FBI'ı habersiz bırakmayacaktır ve oraya mikrofonla gitmelidir. Bu sırada gelecekte bir kez daha göreceğimiz gizemli adamla hava alanında karşılaşır ve aslında Martin Odum'da olmadığını onun da sadece bir takma isim olduğunu söyler, düşündüğün kişi değilsin der.

Yani anlaşılacağı dizi 2 konudan oluşuyor. Bir Martin'in girdiği tüm kılıkları izleyeceğiz ve her bölümde ayrı ayrı karakterlere bürünecek ve onlar haline gelecek. Diğer taraftan Martin aslında kim olduğunu bulmaya çalışacak, acaba söylendiği gibi kendi kişiliği bile yalan mı ? Kendi geçmişi bile yalan mı ?


Sözlerim Sean Bean'in oynadığı karakter olan Martin'i inanılmaz canlandırdığıyla başlayacağım. Özellikle büründüğü her karakterle bize şov yapmış Sean Bean. Gerçekten muhteşem. Açın diziyi, iyi kötü bakmadan Sean Bean'i izleyin. O derece beğendim. (Zaten sanırım böyle bir oyuncuyu eleştirmek de haddim olmazdı).

Diziye gelirsek. Dizi muhteşem başladı bence. İlk bölümle ilgili bazı kötü yorumlar okudum ama katılmıyorum. Bence 2. bölümden sonra çok sıradanlaşmaya başladı. Ancak ilk bölüm harika bir tanıtımdı bence. Neden bu kadar sıradanlaşmaya başladı anlayamıyorum açıkçası, elinde böyle bir konu varken neden çok fazla işlenmiş şeyleri işlemeye başladılar anlayamadım. Sean Bean'in karakteri inanılmaz detaylı ve muhteşemken, diğer roller sıradanlıktan ölüyor ! İnanılmaz sıradanlar, sanki sadece etrafta dekorlar. Sadece bir kişiye yüklenmiş dizileri sevmediğimi biliyorsunuz. (Bir kaç film ve dizi istisnam vardır tabi o ayrı) Bilmiyor da olabilirsiniz belki de ilk kez okuyorsunuzdur tabi :) . her neyse özellikle  Crystal karakterinden daha fazlasını beklerdim. Yan karakterler çok sıradan ve özensiz. Keşke daha farklı olabilseydi.

Evet dizi asla başladığı tadı veremedi bana. Ama Sean Bean'i izlemek bir zevk ve dizi merak etmeyin eleştirdiğim kadar kötü değil. Sadece dizi içerisindeki konuşmalar biraz dandik de olsa ne olursa olsun ana karakter harika işleniyor ve konusunda da hiç bir sıkıntı olduğunu söyleyemem. Tek merakım madem bu kadar klişelerle dolu bölümler içerisinde konu ilerleyecekti o zaman neden 10 bölümlük dizi ? Keşke 22-24 bölümlük bir dizi olsaydı o zaman daha farklı yorumlayabilirdim. Genelde 10 bölümlük dizilerde, kısa olduğundan direk sonuca doğru gidilmesi gerekir. Ama sıradan bölümlerle devam ediyor Legends. Bu arada dizi Robert Littel'ın aynı isimdeki romanından uyarlanmıştır. 

Benim tavsiyem izleyin, yanlış karar olmayacak. Kendisinden çok puan almış veya çok daha az eleştirilmiş bir çok diziden daha güzel bence. İyi seyirler dilerim.

Imdb Puanı : 7,6




The Brink (2015-)

Herkese merhabalar , umarım herkesler iyidir. Yeni bir dizi ile karşınızdayım tabi ki çünkü yeni bir gündeyiz.

The Brink inanılmaz iyi oyuncu kadrosuyla karşımıza çıktı güzel bir dizi gibi de görünüyor açıkça. Dışişleri bakanı Walter Larson, Pakistan'daki Amerika konsolosluğunda diplomat olan Alex Talbot ve Üsteğmen pilot Zeke Tilson'ın olası bir Amerika-Pakistan savaşından doğacak 3. dünya savaşı ihtimalini ortadan kaldırmaya çalışmasını anlatıyor.



Önce söyleyeyim dizi 2. sezon onayı aldıktan kısa süre sonra iptal edildi yayınlayan kanal tarafından. Ben çok üzüldüm çünkü komikti. Öte yandan biraz fazla ön yargılı ve ırkçıydı. Her ne kadar bunu mizah adına yapmış olsa da ve belki iyi niyetle kendi insanını eleştirmek için yapsa da biraz aşırıya kaçılmıştı. Evet komik sahneler vardı, hele ki Tim Robbins'in olduğu bir dizinin yayından kaldırılmış oluşu beni çok üzdü. 

Bu kadroyla çok farklı işler yapılabilirdi, sanırım oyuncular için de kötü bir seçim olmuş bu dizi. Biraz fazla aşırıya kaçık ve tahmin edilebilir bir komediydi. Aslına bakarsanız evet izlenir ama çok da özel olmayan yapımlardan biriydi. Üzüldüğüm nokta da bu çünkü bu oyunculara yakışmamıştı. İşte bu yüzden de iptal edilmesine sevindim açıkçası.

1 sezon yayınlandı ve 10 bölümdü. Ben hala 2. sezonun gelebileceğini düşünüyorum. Belki başka bir kanalda gelir bilemiyorum. HBO kanalı yayınladığı açıklamada kısaca : iptal etmek zorunda kaldıklarını, çünkü kanalda çok fazla program olduğunu ve The Brink'e yer ayıramadıklarını yazmıştı. İlk sezonla çok gurur duyuyorlarmış falan filan. Bence böyle büyük bir kadroya, böyle büyük oyunculara biraz saygısızlık olmuş. Belki de içeriden başka sıkıntılar vardı. Bilemem ama hep öyle olur. Mesela Tim Robbins diziden ayrılmak ister. Bunu da kanal yetkilileri öğrenince o yoksa dizi de olmaz der ve bitirir. Bilemiyorum neden bittiğini ama sonuç olarak bitti. Bize sadece 10 bölümlük bir ilk sezon bıraktı. O da bazı açılardan çok kötü olsa da izlenmeye değer diye düşünüyorum. İyi seyirler.


Imdb Puanı : 7.9



16 Kasım 2015 Pazartesi

Zoo (2015-)

Uzun zaman başlamasını beklediğim bir diziyle daha karşınızdayım bu sefer. Evet yorumlarımı daha sonra yapacağım. Konusuna kısaca bir bakalım.

Jackson Oz genç bir bilim adamıdır. Hayvanlar üzerinde bir çok çalışması vardır. Babası da bir bilim insanıdır yalnız herkes ona zamanında deli gözüyle bakmıştır. Acaba deli miydi ?

Güzel bir safariyle başlıyoruz güzel hayvanlar, avlanmaktan kurtulan bir gergedan vs. Derken şehir merkezinde hayvanlar kaçıp insanlara saldırmaya başlıyor, safari dönüşü uğradıkları kamplarından insanların kaçtığını görüyor Jackson Oz ve Abraham Kenyatta . Her şey garipleşmeye başlıyor ve insanlar hayvanlara karşı işledikleri suçları ödemeye başlıyor da diyebiliriz. Hayvanlar intikam için geliyor ve Jackson bunları araştıracak. Bir yandan da gazeteci Jamie Campbell'ın araştırmalarına odaklanacağız. Dizi güzel yerlere gidiyor gibi.

James Paterson'ın aynı isimli çok satan romanından uyarlanan dizide James Wolk, Kristen Connoly ve Nonso Anozie başrollerde olacak.





Yorumlara gelirsek. Bu fikir hep hoşuma gitmiştir. Yani hayvanların bir gün çıkıp da kendisinden faydalanan, süs yapmak için, spor yapmak için öldürmesinin intikamını alacağı günün gelmesi fikrinden bahsediyorum. Gerçekten güzel olurdu. (evet belki arada ben de kaynayacağım ama kabul edelim, hak ettik. Uzun zamandır, insanlığın başlangıcından beri hayvanlara işkence ediyoruz onları kullanıyoruz, burada tek tek örnek vermem anlamsız kaçar sanırım). Konuyla ilgili eleştiri yapmayacağım sonuçta bu bir kurgu, hayvanların doğasına çok aykırı şeyler yaptığını görsek de, kurgu olduğundan bunları sorgulamayacağım, hayvanları bir şey değiştiriyor diyip geçelim. 

Ama kitaptan uyarlamaya gelirsek. Evet konu tutuyor. Ama kitapta çok daha iyiydi demeden geçemem. Konu çok güzel, çok ilgimi çekiyor, hatta bayılıyorum. Ama filmi izlerken her şey 3. sınıf filmlerdeki gibi gerçekleşiyor. Neden bilmiyorum, oyunculuklar da iyi olmasına rağmen... Hani televizyonlarda gece 11 den sonra başlar öyle bakar geçersiniz. Hepsi sinemada çok kötü izleyici rakamlarına ulaşabilmiş ve öylece eriyip film havuzuna katılmış filmler. Evet maalesef tam da o filmlerde olan hava var Zoo'da. Üzülüyorum çünkü çok hevesliydim. Yine de izleyeceğim orası kesin, çünkü konu güzel. Sadece biraz yazık ettiklerini düşünmekteyim. 

Son sözlerime gelirsem. Sanırım diziyi sevemedim. Daha öncede dediğim gibi, konu mükemmel bence, en azından benim açımdan. Ama o konunun işlenişi, aslına bakarsanız bilmiyorum, kötü bir hava var, 2.-3. sınıf filmlerdeki o sıkıcı ama izlenebilirlik var. ne kadar kötü olursa olsun oturur izlersiniz sonuna kadar. Bence öyle, belki siz farklı düşünürsünüz. iyi seyirler dilerim.


Imdb Puanı : 7,0




Power (2014-)

Geldik yeni 1 diziyle. 1 günlük aralar zor oluyor sürekli devam edesim geliyor ne yalan söyleyeyim. Yapımcılığını çoğumuzun yakından tanıdığı 50 Cent yapıyor dizinin yani dizinin neyle alakalı olduğunu anlayabilirsiniz. Uyuşturucu, seks, bol bol cinayet, aldatma ve tabi ki çoğu siyahi olan oyuncular.

Diziye şaaşalı bir açılışla başlıyoruz. Bir gece kulübü açılışı. Namı diğer "Ghost", James St Patrick'in kulübünün açılışı. Her şey güzel, müzikler danslar diye başlarken tabi ki beklediğimiz oluyor ve aşağı davet ediliyor patron. Aşağıda ise, yukarıdaki görüntünün tam tersi birileri dövülüyor ve tehdit ediliyor. Anlıyorlar ki uyuşturucu işlerinde içlerinden birisi onlara ihanet ediyor. Tabi ki ailesine bir şey olmasından korkan adam itiraf etmiyor ve beynini patlatıyorlar.

Kısaca dizide izleyeceklerimiz; Ghost'un para aklamak için kulübü açtıktan sonra uyuşturucu işlerinden çıkmak isteyişi ise etrafındaki herkesi kötü etkiliyor, kimse (karısı bile) o işlerden çıkmasını istemiyor. (zaten karısını pek seveceğinizi sanmıyorum, gözünü para hırsı bürümüş, görmemiş bir abla kendisi). Müşterileri de bir yandan kaybetmeye başlayan James ise sadece kulübü yönetmek istiyordur. Ama tabi ki bu gelen müthiş parayı etrafındaki kimse beğenmiyor ve az buluyor. Bir tarafı saygın bir gece kulübü yöneticisi olmak isteyen James ve diğer tarafta uyuşturucu işlerinden kopamayan Ghost. bakalım hikayesi ne olacak. Birazcık kroların hikayesi de diyebiliriz aslında :) . Her neyse hemen yorumlamaya geçelim.



Yorumuma gelirsek. Senelerdir bu konularda izlediğimizden yeni hiç bir şey yok. 2000'lerin başında bu tarzda çok fazla film var. Hani açılış, giriş farklı bir şey bekliyorsunuz da biz zaten uyuşturucu satıcısı siyahilerin filmlerini çok izledik. Evet sanırım hepsi uyuşturucu satıcısı, uyuşturucu baronu, gece kulübü sahibi ya da köle. Normali yok bu adamların sanki. Her neyse, ben beğenmedim. Çok klişe, her şey daha önceden bildiğimiz ve izlediğimiz şeyler. İzlemenin bir anlamı yok yani. Tamam mafyasın, çıkmak istiyorsun, çıkamıyorsun. Sinir bozucu bir karın var, 4 tane çocuğun var. Karından başka hasta olduğun bir kadın var. Karın zaten önüne çıkan her adama sırnaşıyor falan filan. Her şey bilindik şeyler, tam bir klişe gangsta/oldgangsta hikayesi.

Ben izlemeyeceğimi biliyorum, buradan kimseyi kandırmaya gerek yok. Zaten yapımcının 50 cent olduğunu görünce ne izleyeceğimi az çok anlamıştım, veya açılış müziğini dinlediğimde. Yani 50 Cent yapar da hiç gangsta hikayesi olmaz mı? He evet çok da haksızlık etmeyeyim bazı yerlerde farklı şeyler yok değil, küçük sürprizler vs. Ama hepsi aynı yere çıkıyor sonunda. Sonuç olarak klasik bir gangsta hikayesi ve ben pek hoşlanmadım.

Bunun meraklısı olan çok insanda var tabi. Benim zevkim olmayabilir, sizin zevkinizdir. Çünkü dizi, yapım, oyunculuklar asla kötü değil. Öyle olduğu zaman eleştiri dozunu arttırıyorum zaten. Sadece bununla ilgili sıkıntım çok işlenmiş bir konunun tekrar işlenmesi (zombiler gibi) başka bir problem yok. Sahneler çekimler çok güzel, şaşırtıcı bir şekilde oyunculuklar harika. Müzikler (bana değil pek, ama sanırım güzel) vs yapım güzel, işleniş, uygulanış güzel. Ve bize güzel bir gangsta hikayesi çıkarmayı başarmışlar. Sadece bana göre biraz fazla klişe. Eğer izlemek isterseniz önce konusuna göz gezdirin :) İyi seyirler..

Imdb Puanı : 7,9





14 Kasım 2015 Cumartesi

Brooklyn Nine-Nine (2013-)

Evet yine eğlenceli bir diziyle buradayız. Bu aralar çok komedi dizisi paylaştım sanırım. New York Polis Departmanının 99. bölgesinde dedektif olan Jake Peralta işini çok iyi yapan, ama hala çocuk gibi davranan hiç bir sınır ve kural tanımayan disiplinsiz bir dedektiftir. Ancak suçlu yakalamada da onun gibi yoktur ve kuralları ona uygulatacak bir baş komiser de yoktur başında.

Ta ki Ray Holt o boşluğu doldurana kadar. Yeni atanan ve gay olduğunu açıklamış bir baş komiserle çalışmak zorundadır (gay olduğunu söyleme sebebim dizide de çok kullanılması, yoksa burada bu kadar bağırarak belirtmezdim).

Genel olarak bu ikili arasındaki komik çekişmeyi, suçluların yakalanışını ve ofiste gerçekleşen olayları izleyeceğiz anlayacağınız.



Dizi gayet eğlenceli, bölümleri arka arkaya izlemek daha da eğlenceli. Tabi ki gerçek dışı çok olay yaşanıyor ama bu bir komedi dizisi. Sonuçta polis akademisinde de polislik mantığı dışında çok şey oluyordu ama gülüyorduk. Ne yalan söyleyeyim en sevdiğim komedi dizisi diyemem ama gerçekten en çok güldüğüm 2-3 tanesinden biri. Bazen insanı güldürecek anı çok iyi yakalamışlar.

Oyuncular karakterlere çok yakışmış, karakterler ise 10 numara. Hepsi birbirinden ilginç ve şirinler. Biraz klasikler ama iyiler. Mesela başrolde komik, çocuksu ama hepimizin kahramanı olacak bir adam yan rollerde bir tane sert polis, bir tane pısırık polis, bir tane de işini hep tamı tamına yapan sıradan ama güzel bir polis ve buna kimin asıldığını az çok tahmin edebiliyorsunuzdur sanırım.

Bence dizi güzel , eğlenceli her şey var. Gülmek isterseniz açın izleyin. Hatta şöyle söyleyeyim başlayım mı başlamayım mı diye düşünürseniz direk başlayın asla pişman olmazsınız. İyi seyirler. 

Imdb Puanı : 8,3



12 monkeys (2015-)

Merhabalar öncelikle. Bugünkü ilk yazı 12 monkeys olacak. Gerçekten güçlü bir konusu olan bilim kurgu hemen giriş yapalım...

Bilirsiniz zamanında Brad Pitt, Bruce Willis gibi oyuncuların da oynadığı muhteşem bir film vardı. Evet dizi yanından geçemez şu ana kadar bence. Ama olsun, çünkü konu mükemmel (Yanından geçemez derken oyunculuklar, ambiyans, size verilen duygular, heyecan vs).
Dizi 2048 yılında başlıyor. James Cole, Dr. Cassandra Railly'nin arabasına girip saklanıyor ve onunla konuşmak için bekliyor. Cassie geldiğinde ise ondan korkuyor, o da biraz sert davranarak arabayı sürmesini istiyor. Ona Leland Frost'u tanıyıp tanımadığını, onu bulması gerektiğini söylüyor. Çok geçmeden ikiliyi polisler buluyor ve Cole'u vuruyorlar. Vurulan Cole tamamen gözden kayboluyor ve 2 sene sonra bir otelde buluşmak için Cassie'ye adres veriyor.

2 sene sonra Cole'un dediği gün otele giden Cassie 1 hafta bekler. Tam da gitmeye karar verdiği anda (tabi ki) Cole 2 sene önce vurulduğu yerden kanlar akmasıyla orada belirir. Önce onu başarılı bir şekilde (neyle yaptığını bilemiyoruz) ameliyat eden Cassie ona bazı sorular sorar ve Cole ona : Leland Frost'un 7 milyar insanın ölümüne sebep olan bir salgın yarattığını, dünyada neredeyse herkesin öldüğünü anlatıyor. Şimdi yapmaları gereken ise Leland Frost'u öldürmek olduğunu söylüyor.

Leland Frost'un da katılacağı bir partiye gidiyorlar ve ilk kez orada onu öldürmeyi deniyor Cole , başarısız oluyor ve ikili Frost'un eline düşüyor. Burada Frost'un işleri daha da karıştıracak olan 12 maymunun ordusu sözleriyle karşılaşıyorlar ve Frost'un Cole ile 1987 yılında karşılaştığını öğreniyoruz. Yani Cole'un geleceği, Frost'un geçmişi (Buna bilim kurgularda çok rastlarız, çok da güzel bir konudur)İzleyecek bir şeyler de bırakalım sonuç olarak onu öldürüyorlar ancak  Frost'un ölümü gelecekte hiç bir şeyi değiştirmiyor. Cole'un bütün varlığı akıl hastanesindeki kızına kalıyor ve kızın gülümsemesi size çok şey anlatacak+ duvardaki koca maymun resmi. Artık bütün gözler bilinmeyen 12 maymunun ordusundadır. bakalım neler olacak :)



Aslına bakılırsa böyle güzel, kült bir filmin dizi oluşu beni çok mutlu etti. İlk sezon genel olarak güzel de geçti(film kadar değil) ancak filmi izlediyseniz ki çoğunuzun izlediğini varsayıyorum o zaman diziyi de az çok beğeneceksiniz diyebilirim. Senaryo ve oyunculuklar güzel. Ama dedim ya film kadar olmamış. Yorumlayacak pek bir şey de yok aslına bakılırsa olaylar filmden yapılmış bir diziye oranla biraz hızlı ilerliyor bence ve büyük ihtimalle filmin konusu baya bir genişletilecek. Yani genişledikçe çirkinleşen dizilerden birini daha görebiliriz. En sevmediğim şey sanırım o, güzel bir film, kitaptan dizi yapılır ve bir süre sonra konu bitince, reyting de alıyorlarsa konunun dışına çıkarak saçma sapan yerlere çekerler. Belki bu sefer farklı olur diye umudum var. Çünkü genelde sizi şaşırtabilecek bir dizi (Tabi filmi hiç bir şekilde izlemediyseniz, yoksa temelde olacak şeylerin hepsini biliyorsunuz)

Uzun lafın kısası, izlemeye değer bir dizi. Sadece adından dolayı bile açık bakmaya değeceğini düşünüyorum. İlk sezon tamamlandı ve 2. sezon gelecek. Yani yetişmek için yaza kadar zamanınız var. Türkiye'de de yeni yayınlanmaya başladı TLC kanalında. Oradan da izleyebilirsiniz seçim sizlerin. Bence değecek, izleyin derim çünkü konu çok güzel ve ilginç . Umarım bozmazlar

Bazılarınız da sevmeyebilirsiniz. Çünkü kafa karıştıran ve biraz da dikkat isteyen bir dizi. Her insan o anda hazır olamıyor, kafalarımız dolu çünkü çoğunlukla. Veya tabi ki bilim kurgu sevmeyiz bazılarımız. Her neyse çok konuştum, iyi seyirler dilerim.

Imdb Puanı 7,6


Master Of None (2015-)

Netfix dizileri hakkında ne demiştim ? Hemen hemen hepsi muhteşem evet bir tane daha. Ne zaman bir netflix'in yayınladığı dizi çıksa önceliği hemen ona veriyorum. Hiç mi kötüsü denk gelmez be adamlar ? Neden hiç kötü dizi yayınlamıyorsunuz, az atıp tutalım. Master of none şu ana kadar hiç bir konu göstermeden beni çok eğlendirmeyi başardı.

Kısaca anlatayım (çünkü uzun versiyon yok) Hala 1 sene önce çektiği ve yayınlanan reklam filmiyle ayakta kalan ve piyasada tutunmaya çalışan Hint asıllı bir aktörün günlük maceralarını izliyoruz. Genel olarak karar vermekte zorlanan ve en küçük olayda bile hep 2 fikrin arasında kalan Dev isimli arkadaşa odaklanıyoruz bu dizide de . Hem profesyonel hayatında hemde kişisel hayatında tutunmaya çalışmasını...  Genelde ilişkiler, evlilik ve çocuk yapmaya odaklı bir dizi. İşte bir yandan da Dev'in profesyonel yaşantısı. Evet sanırım bu kadar :)




Master of None başarılı, sadece konusu birazcık boş. Yani size anlatılan bir şey yok gibi. Tabi daha 2 bölüm olduğunu da unutmayalım. İzlemesi çok zevkli hikaye çok akıcı, espriler de güzel. Zaten bir komedi dizisinden çok daha fazlasını aramıyorsunuz aslına bakarsanız. Bence herkesin sevebileceği güzel bir komedi ve çok daha gelişeceğine inanıyorum.

Aziz Ansari başrole çok yakışmış Parks and Recreation dizisinden de tanıyoruz kendini. Gerçekten güzel olmuş bir yapım. Ama dediğim gibi anlatacak bir şey bulmakta zorluk çekiyorum çünkü eleştirecek bir şey yok, konuda pek bir ayrıntı yok genelde boş ama komik geçiyor. Kafa dağıtmak için güzel bir dizi.

Imdb Puanı 8,7



13 Kasım 2015 Cuma

Ash vs Evil Dead (2015-)

Yeni başlamış ve çok tutmuş bir dizi olan Ash vs Evil Dead ile devam ediyoruz. Komedi ve korku dizisi olan Ash vs Dead'in konusuna kısaca göz atalım daha sonra yorumlayacağım.

Daha önce 1981 ve 87 yıllarında Evil Dead ve Evil Dead 2 adlı filmlerin uyarlamasıdır. Onlarda da aynı şekilde Ash dünya üzerindeki kötülükle savaşmaktadır. Ash gençken ormanda arkadaşlarıyla birlikte bir kitap bulmuştur ve bu kitabı okuduklarında büyük bir kötülüğü serbest bırakırlar. Bunun sonuncunda arkadaşları ve sevgilisi kötü yaratıklara dönüşür ve ona saldırırlar o da hepsini tek tek öldürmek zorunda kalır ve o kavgada bir de elini kaybetmiştir. Elinin yerine takma el ve savaşmak zorunda olduğu zamanlarda bir elektrikli testere takıyor. Şimdi ise kötülükle tekrar karşı karşıyadır. Kafası güzelken o kitabı tekrar okuyan Ash bunu hatırladığında çok kötü olmuştur. Çünkü o arkadaşlarını ele geçiren yaratık tekrar ortaya çıkmıştır ve kötülük yayılmaya başlamıştır. Kötülük Ash'in peşinden gitmelidir ve Ash 30 yıldır sorumluluk almadan yaşadığı karavanından artık çıkıp dünyayı bu kötülükten kurtarmalıdır. Ve bunu yaparken arkadaşlarından da yardım almalıdır.




Dizi yeni başladı, iyi de bir giriş yaptı. 1980'lerde olduğu gibi yine çok sevildi. Daha 2 bölüm yayınlanmasına rağmen de 2. sezonu garantiledi. 

Dizi komik mi evet ? Ama o kadar mı komik derseniz hayır. Pilot bölümde bayağı bir eğlendim aslında ancak 2. bölüm birazcık sıkıcıydı bile diyebilirim. He potansiyel yok mu ? Dolu var, dizi kesinlikle başarılı olacak, senelerce yayınlanacak ben bundan şüphe duymuyorum ama ben çok fazla izler miyim ? Sanmıyorum. 

Bana göre çok basit ve tarihi geçmiş bir mizahı var dizinin. Evet belki "Scary Movie" serilerinin atası ve çok daha iyisi olsa da şu anki mizah pek onlardan farklı değil (kötü mü? asla, her zaman çok güldüğümü belirteyim). Artık bu tarz mizah görmüyorduk gerçi o açıdan da mutlu oldum aslında. En sevindiğim şey ise artık mizah biraz değişiyor sanırım Amerikan dizilerinde. Artık sürekli olan ilişkiler, seks ve küfür mizahından biraz vazgeçiliyor, çünkü sıkmaya başlamıştı . Hele ki Two And a Half Men ve How i met your mother gibi diziler bittikten sonra yeni bir tarza geçildi. Ash vs Evil Dead çok sevildi, değişik tarzı, önceki filmlerin fanları ve yeni fanlarla birlikte güzel girdi. Dizi de güzel daha ne olsun.

Evet belki benim tarzım değil ancak siz sevebilirsiniz, çok insan sevip gülebilir. Ben de eğer ilk bölümdeki gibi devam eder de 2. bölümdeki gibi olmazsa izlemeye devam edeceğim. 2. bölüm bende biraz hayal kırıklığı oldu kabul etmeliyim, bakalım siz ne düşüneceksiniz. Biraz aşağıda fragmanı da bulabilirsiniz. Dizi yeni başladı, sizde hemen başlayın diyeyim :) 

Not: 30 sene önceki filmlerde de Bruce Campbell oynuyordu şu anda da o var. Ve gerçekten de 30 sene önceki filmlerin devamı niteliğinde. Aslında önce filmleri izlerseniz çok daha zevk alarak diziye girersiniz. Ama ilk filmin üzerinden tamı tamına 34 sene geçtiğini bilin, eski filmleri sevmiyor olabilirsiniz. İzlerseniz de bu dizi için bir referans olur. Dizinin yapılması uzun süredir konuşuyordu ve bekleyeni çok fazlaydı en sonunda geldi. Bir diğer not ise yönetmen de 34 sene önceki Sam Raimi. Yani dizi tam da aynı şekilde oradan devam ediyor. Filmleri izlemenizi o yüzden çok tavsiye ediyorum. İyi seyirler.


Imdb Puanı : 9,3

The Missing (2014-)

Merhabalar tekrardan herkese. Yeni bir gün ve yeni bir diziyle karşınızdayım. The Missing ile bugün beraberiz. Hemen konusuyla başlayayım.

Tony, Emily ve oğulları Oliver Fransa'ya tatile gider. Yolda arabaları bozulunca küçük bir kasabada konaklamak zorunda kalan aile burada 2 gün geçirecektir. Tam da dünya kupası finalinin oynandığı tarihe denk gelmişlerdir (şansa bak) ailece otururlarken Oliver'ın yüzesi gelir (kaşınıyor) ve babası onu havuza götürür. Havuzda da çok eğlenen baba-oğul (sürekli eğleniyorlar görmeniz lazım. Bizim babalar gibi öğütler git şurda oyna biz bişey konuşacağız falan yok sürekli el ele geziyorlar. Çocuğun kaybolacağını gözümüze gözümüze sokmuşlar yani). Akşam olur, maç başlamıştır her yer tıklım tıklım olmuştur. Tony, Oliver'a ve kendine içecek bir şeyler almaya iner ve Oliver'ın elinden tutmaktadır. Bu karmaşada Tony içkileri almak için Oliver'ı bırakır ve o da ne Oliver kaybolmuştur. Her yerde aramalarına rağmen bulamazlar.

Aradan 8 sene geçmiştir Emily hayatına devam etmiş ve yeniden evlenmiş ama Tony hala kendine gelememiş ve kaybolduğu yerde oğlunu aramaya devam ediyordur. Tek bir farkla artık bir ipucu bulmuştur ve o ip ucunun peşinden 8 sene önce de davayı yürüten emekli olmuş dedektif Julien Baptiste ile aramaya başlarlar.



Açıkçası nasıl yorum yapacağım bilmiyorum, iyi mi kötü mü hala karar verebilmiş değilim. Öncelikle ya neden hep anne hayatına devam eder yeni aile kurar çocuklar yapar da baba geçmişte takılı kalır ? Neden bütün film ve dizilerde bu böyle olur. Bir kere de baba hayatına devam etsin ve anne delirmişçesine arasın ? Anneler daha mı az seviyor çocuklarını. Anneler hep hüzünlü, unutamamış ama hayatına devam etmiş oluyor da babalar neden çıldırıyorlar ? Değişikliğe hiç açık değil bu insanlık bir kez daha bunu anladım.

Çocuğu kaybetme aşamaları çok komik. Ben hiç elinden saatlerce tutulan ve 1 saniye bile yalnız bırakılmayan çocuk görmedim hayatımda. Her neyse dizi fena değil bence. Güzel, gizemli, gerçekten çocuğa ne olduğunu merak ediyorsunuz ve anlamıyorsunuz. Tahmin edilebilir değil bu yüzden hoşuma gittiğini söylemeliyim. Tahmin edilebilen ve anlaşılmayan dizileri filmleri severim. Missing birazcık sıkıcı ilerlese de izlenmeye değer olduğunu düşünüyorum. Oyunculuklar çok güzel hiç bir sıkıntı yok. Çekimler yine güzel, tam bir İngiliz dizisi. Fazla sorun bulamasam da izlemekten çok zevk aldığım ve sabırsızlıkla beklediğim bir dizi olduğunu söyleyemem. Belki sizin olur, ayrıca Türkiye'de yapılsa çok tutarmış :)


Imdb Puanı 8,1



12 Kasım 2015 Perşembe

Wayward Pines (2015-)

3. yazıyla tekrardan buradayım. Wayward Pines ilgi çekiciydi bende hemen başladım. Az biraz hayal kırıklığı oldu ama oraya geleceğim.

Her şeyin kusursuz olduğu bir kasaba düşünün, ama her şey. Evler, bahçeler, yollar, insanlar, yaşananlar tek bir sıkıntı yok bu kasabada. Amerika'nın Wayward Pines adlı kasabasından bahsediyorum. Evet bahsetmeyi unuttuğum tek bir sıkıntısı var o da kasabadan çıkamamak. Asla çıkamıyorsunuz. Telefon yok, internet yok, dış dünyayla hiç bir bağlantınız yok (ne sanki Under the Dome kitabı gibi mi. hayır dizi değil, dizi tam bir felaket çünkü).

Hikaye Gizli servis adına çalışan ajan Ethan Burke'ün iki kayıp arkadaşını aramak için buraya gelmesiyle başlıyor. Ve kasabadan çıkışta yaşanan tuhaf kazanın ardından hastaneye yatırılıyor bu kasabada. Zaten hastanenin içini görünce bir gariplik olduğunu anlıyorsunuz. Her neyse, hiç bir şekilde insanlar da sizin çıkmanıza yardım etmiyor . Ve siz de o 2 gizli servis ajanı gibi kayıp oluyorsunuz, sizi de aramaya başlıyorlar. Ethan Burke'e de bu oldu, o da artık bir kayıp vakası. Ve Wayward Pines'ta da bir akıl hastası olarak anılıyor :) .

Dizi Blake Crouch'ın "Pines" adlı kitabından uyarlanmaktadır. Başrolde de oscar adaylığı da bulunan Matt Dillion bulunmaktadır.


Baştan söyleyeyim çok çok büyük umutlarla başlamıştım çünkü her zaman ilgi çekici türde bir konudur bu girip çıkamamak (böyle söylememeliydim büyük ihtimalle). Wayward Pines harika bir konusu olan, ama o konudan bolca sapmış bir dizi bence şu ana kadar. Başladığı gibi sürse belki de en iyi dizilerden biri olacakken 2. bölümden itibaren bozmaya başladı ve bence geldiği nokta artık çok kötü. Bir konu ancak bu kadar kötü işlenebilir sanırım ve konu o kadar güzelki hala dizinin devam etmesini sağlıyor. Her zamanki gibi olacak her şeyi tahmin edebildiğiniz bir "gizem" dizisi . Her şey tahmin edilebiliyor, hiç bir şek sürpriz olmuyor ve böylece sıkılıyorsunuz. Tamam hakkını verelim çok zor bir şey insanın anlammasını sağlamak sonuçta bu insan beyni, zeki canlılarız. Ama bir de şu yönden bakalım, yapan nasıl yapıyor. Yapan yapınca biz de alkışlıyoruz ayakta. İşte bu dizi onlardan biri değil, bana göre bunu yapamayanlardan biri. Dizi genelde çok sıkıcı geçiyor ve izlenilebilirliğini kaybediyor.

Ben şimdilik izlemeye devam edeceğim çünkü biraz daha az tahmin edilebilir olursa zevkli olacak belki de kendini geliştirir diye umarak devam edeceğim. Siz de izleyip kendi kararınızı verin. Böyle mükemmel bir konu, bu şekilde harcanmaz umarım diyerek sözlerime son vermeyi düşünüyorum.

Son sözüm oyunculuklar yönetmenlik her şey son derece mükemmel, zaten şu ana kadar diziyi bunlar sürüklüyor. Senaryodaki sıkıntılar da son bulursa gayet güzel bir dizi olacak. Umarım o zamana kadar bizleri kaybetmezler. Sadece Matt Dillion hatrına bile bir kaç bölüm izlenebilir bence.

Imdb puanı 7,8



Rectify (2013-)

Geldik bugünün 2. yazısına. Rectify, ilgi çekici , biraz iç burkan, biraz da 2012 yapımı Jagten(The Hunt) filmi gibi. Mads Mikkelsen'in başrolde oynadığı The Hunt'ta kreşte çalışan Lucas onu öpmediği için sinirlenen bir çocuğun ona "bana pipisini gösterdi, kaya gibiydi" diye iftira atması sonucu zor günler geçirmesi ve aklandıktan sonra bile hala onu suçlayanların olmasıydı ana fikir. Bu dizide sanki birazcık böyle.

Tabi ki çok farklılar çoğu yönden ama nedense bana o filmi hep hatırlatır. Neyse Rectify'ın konusuna geçelim.

Tam 20 yıl önce Paulie adlı kasabada yaşayan Daniel Holden işlememesine rağmen 16 yaşındaki kız arkadaşına tecavüz etmekten ve onu öldürmekten yargılanıp hapse atılır. Daha sonra görgü tanıklarının verdiği ifadelere ve Daniel'ın itirafına da dayanılarak onu ölüm hücresine atarlar. Ölüm hücresinde geçen zorlu 20 yılın ardından (20 yılda ölmemiş ama o konuyla ilgili pek bilgim yok sanırım farklı bir sırası var nasıl öldürüldüklerinin). 20 yıl sonra çıkan bir DNA delili (nasıl çıktı, neden çıktı, 20 yıl sonra kim araştırdı hı hı ?) Daniel'ın salıverilmesine yol açar. Ve Daniel 18 yaşında girdiği hapisen o zamana kadar yaşadığından daha uzun bir süre sonra, 20 yıl sonra çıkar.

20 yıldır hapiste olan Daniel'ın dışarıda adapte olması gereken çok zorlu bir dünya vardır. Ama bu göreceği tek zorluk değildir. Hala Paulie halkının büyük çoğunluğu bu olayı unutmamıştır ve yine bu çoğunluk hala Daniel'ın suçlu olduğuna inanmaktadır. Özellikle ölen genç kızın ailesi de bu işin peşini bırakmamaktadır. Ve özellikle otoriteler Daniel'ın en büyük kabusu olmaya devam edecektir.






Hunt'ta da olduğu gibi üzerinize atılan veya işlediğiniz bir suç daha sonra masum olduğunuz söylense bile üzerinizden atılamayacağını gösteriyor dizi. Ben Hunt'ı çok sevmiştim bunu da sevdim. Bir insanın suçsuzluğunu kanıtlaması çok zor, adalet sistemleri maalesef buna olanak tanımıyor. Evet çoğunlukla suçlular atılıyor ve çok iyi oluyor ama arada farklı insanlar da kaynamıyor değil.

Rectify başta üzücü ve yürek burkucu bir hikaye. Emin olun adamın yaşadıklarını hiç kimse yaşamak istemez. En sevdiğiniz yerde, en sevdiğiniz kişiler arasında en sevilmeyen olmak, en yakınlarınızın bile size şüpheyle yaklaşması acaba yaptı mı diye bakması...

Be adam sen neden başka yere gitmezsin de herkesin senden nefret ettiği yere dönersin diye sormak geliyor içimden ama düşünsenize 20 sene hapiste kaldınız sonra çıktınız nereye nasıl gidebilirsiniz ? Hapse girdiğiniz için iş bulmanız da artık neredeyse imkansız olmuşken. Daniel'ın hikayesini merakla ve heyecanla izleyeceğinize eminim

Evet geçelim eleştiriye. Hapisten çıktığında Forrest Gump gibi davranmaya başlıyor Daniel. 80lerde hapse girdin ve 2000 lerde çıktın bu kadar şaşıracak ne var , o kadar da çok değişmedi dünya demeden edemiyorum. Tamam yenilikler var ama o kadar da değil. Hele ki yaşadığı gibi ufak kasabalarda çok az şey değişti Daniel anlaşılmaz bir şaşkınlık yaşıyor. 20 sene sanki 200 sene gibi anlatılmış.

Karakterler de biraz klişe kaçmış sanki. Daniel'ı tekrar hapse tıktırmak için canla başla uğraşan, tek uğraşı bu olmuş bir savcı, aynı şekilde bir senatör ve bir de kasabanın şerifi. Herkes adamdan nefret ediyor ve inanan bir kişi yok. Daha da beteri tek uğraşları bu adamı tekrar hapse yollamak olarak gösterilmiş. Madem böyle gitsene be adam o kasabadan. Aile fertleri de klişelerden oluşuyor. özellikle kardeşler ve üvey erkek kardeşin karısını izlerseniz iyice ne demek istediğimi anlayacaksınız.  Özellikle Daniel'ın geçmişe dönüşleri (Flashback) tamamen klişelerden oluşuyor. Biraz farklısını denesinler isterdim. Bence izleyin


Dizi 3. sezonu tamamladı 4. sezon gelmek üzere. Başarılı bir şekilde devam ediyor sıkıntı olan ise sezonlar sırasıyla 6-10-6 bölümden oluşmakta yani biraz az.  Az biraz eleştirim de var ama Rectify iyi bir dizi inanın bana. İzlemekten zevk alacaksınız.

You're The Worst (2014-)

Merhabalar tekrar. Çok severek izlediğim bir diziyi daha yazacağım bugün. İlk konum You're The Worst 2 birbirinden beter, çevresine ve kendine zararlı insanın birbirine aşık olup bir ilişkiyi yürütme çabasını anlatıyor.

Dizi bir düğünde başlıyor. (açıkçası başrolleri onlar sanmıştım) her şey güzel giderken gelinin eski sevgilisi Jimmy ile dans etmesiyle işler çirkinleşiyor. Jimmy çok da başarılı olmayan bir yazar öncelikle onu belirteyim ve kalan tüm parasını bir ev almak için harcıyor yani 5 parasız. Düğünde kendisinden sigara istenilince "bunlar pahalı biliyorsun değil mi ?" diye sormuştu (gerçekten çok haklı) Önce bir şey olmadığını söyleyen Jimmy daha sonra kendini, gelini, damadı ve düğünü rezil ettikten sonra salondan atılıyor. Ve çıkışta kendisinden bile manyak olabilecek Gretchen ile tanışıyor. Şöyle açıklayayım sormadan birinin arabasını alıp(ehliyeti yokken) gezebilecek veya matematik testinden kaçsın diye okulu yakacak kadar manyak. Evet ikili birbirine çok benziyor. (aslında birbirine benzeyenler anlaşamaz derler ama.. :)) . Daha sonrasında bu ikilinin geçeceği yollar, ilişkilerinin gideceği yön ve özel hayatları anlatılacak. Jimmy'nin (tabi ki olmazsa olmaz) bir de evinden çıkmayan en iyi arkadaşı var (bir dizide de olmasın) ve yan komşunun oğluyla da yeni bir kankalık geliştiriyorlar.

Başrollerde Chris Geere, Aya Cash, Desmin Borges ve Kether Donohue yer alıyor. Yapımcı ise Stephen Falk



Benim yorumuma gelirsek, günümüzün o dandik ve her şeyi aynı olan romantik komedilerinden çok üstte bir yapım bana göre. Oyuncular rollerine çok uyumlu ve sıcaklar, güzel oynuyorlar. Konu çarpıtılmıyor, saçma sapan yerlere çekilmiyor, sizi baymıyor. Güzel ama abartısız bir mizahı var hemde. Normal olabilecek sıradan şeyler oluyor, ama çok güzel anlatılıyor ve sizi kazanıyor. Romantizme gelirsek evet gerçekten aşık olduysanız bu ikilinin yaptıklarını anlayabiliyor ve anlam verebiliyorsunuz. Ben de yapmıştım, bende de olmuştu diyebileceğiniz çok fazla an var. Bazı bölümler başka dizilerden alıntılanmış gibi dursa da aslında o dizilerde bizim gerçekten yaptığımız tek yerlerin bu dizide de anlatılmış olduğunu düşünüyorum ben. 

En azından söyleyeceğim, benim yaşadıklarım burada geçiyor, belki de ben bu yüzden çok seviyorum. Belki siz de kendinizde olanları bu dizide bulabilirsiniz. Sevilmesinin sebebi bu diyemeyeceğim çünkü felaket dizilerinde sevildipği bu günlerde insanların neyi sevdiğini anlayabilmek gerçekten çok zor. 

Uzun lafın kısası bence çok sıcak ve güzel bir dizi. İnanılmaz zevk alarak izliyorum ve daha hiç sıkılmadım. Umarım siz de izler ve beni haklı bulursunuz. İyi seyirler dilerim. Şu anda 2. sezon devam ediyor. Umuyorum bir de 3. sezon olacak :)

Imdb Puanı 8,2





11 Kasım 2015 Çarşamba

Young&Hungry (2014-)

Geldik bir komedi dizisine daha. Young&Hungry. konusu daha sonra yorumlasını yapacağım

Yemek bloğu yazarı olan ve aşçı olmak için iş görüşmesine gelen Gabi Diamond en sevdiği şeflerden yarışmalar kazanmış ödüller almış bir şefin görüşmesinden sonra görüşmeye gelir. İlk başta evin sahibi zengin Josh Kaminski'nin asistanı Elliot Park tarafından pek beğenilmese de yaptığı ilk yemekle Josh'ın gözüne girmeyi başarmıştır.

Josh ise üniversite terk bir milyonerdir ve pek de hayat umrunda değildir. Sadece ve sadece güzel sevgilisi Caroline ile ilgili konuşup düşünmektedir. Gabi için deneme yemeği olan Caroline'a edilecek evlilik teklifi yemeğine Caroline gelmez ve Gabi ile Josh yakınlaşır, geceyi birlikte geçirirler. Gabi bundan sonra çalışamayacağını düşünürken Josh onu kovmaz ve Caroline ile de barışır. Dizinin pilotu buydu. Zaten çok da anlatacak bir şey olmadı şu ana kadar.




Nereden başlasam bilemedim. Dizi bir klişe cenneti. Öncelikle zengin, hovarda ve yakışıklı patron, güzel ama sürekli pot kıran, ne yaptığını bilemeyen bir aşçı, kıl ama komik bir "uşak" ve her şeyin içinde "çok komik" bir hizmetli çalışıyor evde. (Neredeyse 200 kadar diziyi hatırlattı). He bir de sanırım çok belli olan da var. Aşçı ve patronun önce gizli, sonra ortaya çıkacak aşkı. Uzun süre boyunca gizli kalacak ve sonra bir anda ortaya çıkacak (adım gibi eminim, hep öyle olur.) Zaten ilk bölümden bunun sinyalleri bolca verildi. İkilinin sevişmesi mesela, daha sonra birbirlerinden kopmayışları vs . Ve tabi ki başroldeki güzel kızımızın onun gibi güzel çok yakın arkadaşı olması. Dizi bir klişe cenneti demiştim.

Öte yandan oyunculuklar da bir o kadar kötü (gerçi sitcomda pek oyunculuk aramam ama...) , senaryo çok sıradan. Her zaman çekilen orta derece sitcomlarla neredeyse konu ve espriler aynı. Hiç bir özelliği olmamasının yanında bir çok insanın da izleyeceği bir dizi. Çünkü sıradan ve bazı insanlar bunu sever. Pek kahkahalar attırmadığı belli ama çok da kötü olduğunu söyleyemem. Bazı yerlerde ister istemez gülüyorsunuz da . Ama dediğim gibi fazlasıyla sıradan ve heyecansız. Ne olacağı ilk bölümden belli. 10 sezon bile devam etse şu anda finalini size söylerim o derece.

sizin kararınız benim izlemeyeceğim bir dizi, şimdiden söyleyeyim. Mümkün değil benim bu diziye bağımlı olup izlemem. Ama bir deneyin belki de siz olursunuz. Şimdiden iyi seyirler dilerim. Hatta Türkiye uyarlaması bile yapılır 1-2 değişimle o derece sıradan. Eklemeden edemedim.

Imdb Puanı 7,6


2 Broke Girls (2011-)

merhaba yeni bir yazıyla daha güne başlayalım. 2 Broke Girls'e girelim bugün de. Hemen konusuyla başlayayım.

Caroline babasının şirketine dolandırıcılıktan dolayı haciz gelmiş ve hapse atılmış bir eski zengin kızıdır. Max ise hep buralarda olmuş bir garsondur.Caroline hayalleri olan ama gayet yeteneksiz bir kız iken Max bunun tam tersidir, yeteneklidir ama çalışkan değildir, hoyrattır ve hayattan hiç bir beklentisi yoktur. İşte bu 2 kızın hayatları bir restoranda kesişir ve aynı restoranda çalışmaya başlarlar. Çok kötü bir kenar mahalle restoranı olan bu restoranda ikisi de mutlu olmamasına rağmen para kazanmayı isterler ve başlamaları gereken yer burasıdır. Bu ikili ilk başta arkadaş olmayı beceremese de sonra beraber kurdukları Cupcake yapma ve satma hayaliyle birlikte arkadaş olmayı başarırlar. Aynı evde yaşamayı da bir süre sonra alışkanlık haline getirecek bu ikili artık ayrılmaz ikilidir. Ve artık tek istedikleri başarıdır.



yorumlamaya gelirsek. Valla kim ne derse desin benim en eğlendiğim dizi bu. Eleştirmeyecek miyim ? Valla eleştirecek o kadar çok şey var ki nereden başlayayım bilemiyorum. Genel sitcom saçmalıklarından bahsetmeyeceğim artık onlara alıştık. Sonuçta bu gerçek dışı yaratılan bir kurgu ve onlara fazla takılmıyorum sitcomlarda. Ancak oyunculuklara gelirsek tek bir iyi oyunculuk görmek bile söz konusu değil. Bazen insan kendini orta okul çocuklarının müsameresini izliyor sanıyor. Bence 2. olarak dizi hep aynı şeylerle ve aynı kişilerle dönüyor. Yeni konular çok az, yeni güldürme malzemeleri de aynı şekilde az. Espriler yaklaşık 4 sezondur aynı. Bu kızların bir ideali var 1. sezondan beri, para kazanmak. Ama hala bir şey kazanabilmiş olmamaları da garip. Tamam adı 2 broke girls ama dizinin de bir amacı olmalı.

O kadar kötü şey saydın peki nasıl eğleniyorsun derseniz, hiç bir fikrim olmadığını duyarsınız. Gerçekten yok. Çok eğleniyorum ve seviyorum. Dizi her yerde kötü olduğu için eleştiriliyor, bende dahil ancak 5. sezon çekimleri sürüyor yani reyting alıyor. Açıkçası beni sevindiriyor çünkü böyle 20 dakikalık "çerez" dizilere ihtiyacımız var. Herkesin biraz gülmeye kafa dağıtmaya ihtiyacı var. Benim için de 2 broke girls o. Çok mu kaliteli hayır ? Ama zevk alıyor muyum ? Evet. Ben memnunum her ne kadar övecek tek bir şey bile olmasa. pardon övecek şeyi buldum. Kızların uyumu süper, ve çok iyi bulunmuşlar. Rollerine de inanılmaz yakışmışlar.

Ben öneririm, siz izleyip karar verin. İyi seyirler.

Imdb Puanı : 6,9 



Bütün gün yaşadığım elektrik kesintisinden dolayı bugüne sadece bunları yazabildim maalesef. Umarım beğenirsiniz. Yarın tekrar 3 ya da 4 diziyle geri döneceğim.

10 Kasım 2015 Salı

The 100 (2014-)

Öncelikle itiraf edeyim son 3 gündür izliyorum ki yazabileyim. Ömrümden ömür gitti. Uzun zamandır bu kadar sıkıldığımı hatırlamıyorum. Daha önce izlememiştim, ilgimi de çekmemişti. Kendime hazırladığım şablonda bugüne yazdığım için prensiplerimden ödün vermeden durmaksızın izledim. Ve sonucu az sonra açıklayacağım (sanki şu ana kadar belli.)

"Bir" (ne olduğu bile belli değil adam gibi) nükleer felaket dünyayı yok ettikten sonra, hapiste olan 100 gencin (ergen) dünyaya tekrardan keşfetmeleri ve güvenli değil mi bakmaları için yollanır. İnsanlar bu sırada milletlerin bütün uzay istasyonlarından oluşan dev bir istasyonda yaşamaktadır. Ama tahmin edin bu bütün istasyonların karışımından oluşan istasyon kimin ve herkes nece konuşuyor ? Devam etmeme gerek var mı ? Belki anlamayan vardır tabi ki herkes Amerikalı. (!)



Önce belirteyim kimseye izleyin, iyi seyirler falan demeyeceğim. Dizideki tüm oyuncular 20-30 unda genç ergen süsü verilmiş oyuncular. Aslına bakarsanız ilginç olabilecek bir konu, ama işleniş felaket. Dizi güzel bir bilim kurgu olabilecekken tam bir ergen dizisi olmuş. Yanlış anlamayın teen wolf veya Supernatural gibi daha çok gençlere hitap eden dizi değil. Bildiğiniz ergen dizisi. Zamanında yayınlanan Hannah Montana vari. Sadece ergenler izlesin diye yapılmış anlayacağınız. Tutmuş da suçlayamam. Ama bunu izlemek yazmak bile nefes ve enerji israfı bence. Her yeri saçmalıklarla dolu dizinin, tamamen her şey basitleştirilmiş. Çok kötü Imdb de 3 puanı zor alan uzay ve dünyaya dönüş, ya da dünyada kalış filmleri gibi. Sadece içinde yakışıklı ve güzel kızlar olan bir dizi.

Bu oyuncuları alın, aynı şeyleri yaşatın ve bir lisede yapın aynı reytingi alır, hatta daha güzel bir dizi olur. Ama karşımıza çıkıp da bunu bilim kurgu olarak tanıtıp da bu kadar saçma sapan bir şey yapınca insan kudurmadan edemiyor. Sinirlerim bozuldu izlerken. (neyse ki tek başıma izliyordum çünkü çok küfür ettim) Bilim kurgu severim, çok severim hemde. Ama bu benim karşıma bilim kurgu olarak çıkmamalıydı. Bu bir gençlik dizisi, bilim kurgu motifleriyle süslenmiş ve ilginçlik katılmaya çalışılmış. 

Olacak her şey 2 gün öncesinden belli dizide. hatta sezon finalini falan ilk bölümden sonra tahmin edebilirsiniz öyle düşük IQlu beyinler için tasarlanmış. İzliyorsanız izlersiniz bu kimsenin aptal olduğunu göstermez beni yanlış anlamayın. Benim en büyük hayal kırıklığım ise o uzay gemisidir. Madem bir sürü devletin uzay istasyonlarından oluşan tek istasyon o zaman neden sadece Amerikalılar dolu içerisinde. 1 tane mi rus yok ? 1 tane mi Çinli kurtulmadı ?

Her neyse yakışıklı ve güzel (saçlar jöleli röfleli falan) karakterlerle diziyi izlenebilir kılmışlar, herkes ben çok seksiyim triplerinde (klasik Amerikan ergen dizisi) bir kaç tane ezik çocuk (klasik ergen dizisi) . 

Uzun lafın kısası 15 yaş üstü kimse izlemesin. Harcayabileceğiniz dakikalara yazık. Ben harcadım ve pişmanım, beğenmediğim dizileri yazmam demiştim. 100'da da baktım ki konu ilgi çekici başlayayım dedim ve sonuç hüsran. Bence bir göz atın sonra karar verin izleyip izlemeyeceğinize. Çünkü 100 tane çocuğun saldım çayıra mevlam kayıra, he bir de orada yemek var diye dünyaya yollanması çok komik bir hikaye. Çok sıkıldıysanız ve izleyecek 1 adet bile dizi kalmadıysa iyi seyirler . Bunun yerine Twilight serisini bile öneririm. Bunu söylüyorum çünkü o bile daha iyi.


Imdb Puanı : 7,8

Jessica Jones (2.Fragman)

Büyük bir merakla beklediğim Jessica Jones 20 Kasımda gelecek. Ve 2. fragman yayınlandı. Buyrun


iZombie (2015-)

Bugünün son yazısı i Zombie olacak. Normalde zombiler ve zombi dizilerine bakışımı az çok biliyorsunuzdur eğer blogu okuyorsanız. Bu sefer daha farklı değerlendireceğim. Hemen konusuyla başlayayım.

i Zombie, yine bir DC çizgi roman serisinden yapılmış dizi olarak dikkat çekiyor (arrow,flash,constantine,lucifer vs ) Olivia doktordur ve hayatlar kurtarmaya çalışmaktadır. İşinde iyidir bile. Bir gün bir partiye davet alır ve gider. Ne olduysa bu partide olur ve bir anda bütün tekne zombiye dönüşmeye başlar. Orada kolundan yara alan Olivia bir ceset torbasında uyanır. Zombi olmuştur. Bir kaç ay sonrasında doktor olmaktan vazgeçer ve morgda çalışmaya başlar, çünkü takdir edersiniz ki o bir zombidir ve beyin yemek zorundadır. Morgdaki şefi, asistanı olduğu Ravi Chakrabati onun zombi olduğunu anlar (kaybolan beyinler ve tekneden nasıl kurtulduğu göz önüne alınınca nasıl anladığı belli oluyor). Daha sonra bir polisin onların çalıştığı morga gelip kurban hakkında bilgi istemesiyle asıl olay başlıyor. Bir anda en son yediği beynin sahibinin geçmişine giderek cinayetle ilgili görüntüler gören Olivia , dedektif Babineaux'a yardımcı olmaya karar verir ve beraber cinayeti çözmeye çalışırlar. Ve dizi böyle bir giriş bölümüyle başlar. Hemen yorumlamaya da geçiyorum.


Normalde zombiler ve onlarla ilgili dizilerle ilgili düşüncelerimi daha önce blogu okuduysanız bilirsiniz . Hatırlamadıysanız hatırlatayım kısaca zombiler ve onların klişelerinden artık nefret ettim. Sürekli yeni bir zombi deliliği çıkıyor ortaya. Ama i Zombie birazcık daha farklı benim için. Zombi meselesine çok farklı bakıyor ve yapımcıların daha önceden yaptıkları Veronica Mars'tan sonra ben umutluyum. 

Evet dizide biraz Veronica Mars'lık yok dersem yalan söylemişim olurum aslında. O pek de iyi olmayan yanı. Hatta başrolde oynayan Rose Mc Ives bile Kristen(Veronica Mars başrol)'e çok benziyor. Sesi bile benziyor diyip abartabilirim hatta.

Bu tek yanlıştı benim gözümde ben başka yanlış bulamıyorum açıkçası. Mesela oyunculuklar efsane mi ? Hayır çok da iyi denemez veya senaryo insanüstü mü bir Game of Thrones'mu e o da hayır. Neden övüyorsun o zaman be adam ? diye sorarsanız da, eğlenceli olduğunu, zombi klişelerinden biraz kurtulabileceğimizi, zombi de olsanız iyi olabileceğinizi göstermiş dizi bize işte :) Senelerdir bütün zombiler kötü tanıtıldı, ya kötü olmasalardı, biri aradan çıkıp da sadece ölmüşlerin beynini yeseydi. İşte çıktı. Tarihte çok vampir avlayan, iyi olan, insanların yanındaki vampir çıktı mesela, kurt adamlar , zeki maymunlar bile vardı bunların arasında. (Bu arada maymun dedim de maymunlar cehennemine hep kıl olmuşumdur. Bu insanlar sizi esir etmiş üstünüzde test yapmış tabi saldıracaksınız. Ama aradan biri çıkıyor ve insanların yanında savaşıyor. İşte o maymun haindir. Bize de insanlar ne yaparsa yapsın üstündür ve üstünlüğü elde tutmalıdır mesajı veriyor. bu yüzden de sevmem)

Uzun lafın kısası i Zombie başarılı, hatta şu anda sevdiğim ve izlemeye devam edeceğim tek zombi dizisi. Tek korkum Veronica Mars'ta olduğu gibi çok ilginç başlayıp tam tersi bir şekilde sona erebilme riski. Bu tarz dizilerde bu hep bir sorundur bence. Umarım onu yaşamayız. ben diziden umutluyum. Hatta Dc çizgi filmlerinden dizi olanlar arasında The Flash ve i Zombie tek umudum olan diziler. Umarım çizgiyi korur. İyi seyirler


Imdb Puanı : 8,0


9 Kasım 2015 Pazartesi

Ray Donovan (2013-)

Evet Ray Donovan'dayım bu sefer de. Hemen konuya geçeceğim daha sonra da yorumuma geleceğim.

Profesyonel bir fixer olan Ray Donovan, ünlülerin, zenginlerin, tanınmış kişilerin ve iş adamlarının skandallarını kapatıyor, olan şeyleri hiç yaşanmamış gibi göstererek hayatını kazanıyor. Bir taraftan da ailesindeki problemlerle uğraşıyor Ray. Los Angeles'taki her ünlünün kurtarıcısı o. Yatağındaki kadını ölü bulanlar, eşcinsel olanlar ama yayılmamasını isteyenler vs herkes Ray Donovan'a gidiyor ve o bir şekilde bunları hallediyor. Bunların yanında bir taraftan alkolik kardeşi, bir taraftan parkinsonlu eski boksör kardeşi bir taraftan da hapisten çıkıp cinayet işleyen babasıyla uğraşıyor Ray ve tabi yeni ortaya çıkan üvey kardeş. Ve kendi ailesinin problemleri dışında her problemi çözebilen bir adam...


Ray Donovan çok farklı bir dizi. İşlenişi, uygulanışı ve konusuyla . Çoğu şeyiyle farklı ve güzel bir dizi. Tek saçmalık sanırım her şeyi başarıyla çözerlerken bize çok az detay gelmesi ve tam olarak nasıl çözüldüğünü anlamasak da bir şekilde izlemeye devam etmemiz. Keşke biraz daha ayrıntılı ve özenli olsaydı herşey. Bu konuda biraz eski dizilerden Leverage'a benzetiyorum. Yaptıkları her şey çok kolay geliyor gözüme.

Ann Biderman'ı az çok tanıyorsanız bütün yarattığı şeylerde aynı tarz karakterleri kullandığını da bilirsiniz. Mutlu ve az bilen bir ev kadını, sessiz koca, sinirli lezbiyenler. Burada da onlara rastlıyoruz. Maalesef dizi de bu klişelerden nasibini almış.

Sevmediğim şeylerden biri de Ray Donovan'ın ailesinin tamamen hiç bir fonksiyonunun olmaması çok garip. Hatta Ray dışında hiç kimsenin fonksiyonu yok, her şeyi çözen o ve hep ön planda olan o. Nedendir bilmem bu pek hoşuma gitmez. Bir dizi çekiyorsan herkesin bir rolü ve rol oynayacağı olaylar olmalı. Her şeyi tek bir süper kahraman çözmemeli. Artık süper kahraman hikayelerinde bile yan rollerin daha öne çıkabildiği yapımlar izliyoruz. Ama Ray Donovan sadece bir merkezli bir dizi. O şekli pek de hoşuma gitmedi.

Güzel olan ise başrol iyi gösterilmeye çalışmıyor, o sadece bir problem çözücü iyi veya kötü değil yaptığı işe ve kazandığı paraya bakıyor. Kimsenin kahramanı olmaya da çalışmıyor. Bence dizi ne olursa olsun izlemeye değer güzel bir drama. 3. sezonda olan dizinin 4. sezonu da 2016 da gelecek. Hala devam etmekte ve bence edecektir de. Hepinize izlemenizi ve bir şans vermenizi öneririm. İyi seyirler.

Unutmadan Liev Schrieber'i oyuncu olarak her zaman sevmişimdir ve bu dizide de inanılmaz bir iş çıkarıyor... 


Imdb Puanı : 8,3


Humans (2015-)

Sinema ve Dizi endüstrilerinde bolca işlenmiş androidlerin insanlaşmaya başlaması ve insanların yerini alması konusunun bir kez daha işlendiğini gördüğümüz Humans geçtiğimiz Haziran ayında başladı. İngiliz dizilerini her zaman sevmişimdir. Özellikle Doctor Who'dan sonra her İngiliz bilimkurgusuna büyük bir umutla başladım.

Paralel bir evrende evinizin her ihtiyacını gideren, yollarda gazeteler dağıtan, insanlarla ilgili tüm hizmet işlerini yapan robotlar var diyerek kısaltayım. İnsanların bu robotlara bağlanmaya başladığını gösteriyor, artık insanlar hiç bir işini robotlar olmadan yapamamaya başlamıştır. Bazıları da onlara duygusal olarak bağlanmaya başlıyor. Neredeyse telefonlar, bilgisayarlar , tabletler kadar çok kullanılmaya başlamışlardır. Bu robotlar git gide daha gerçekçi olmaya başlıyorlardır ve neredeyse bizim gibi yaşamaya başlayacaklar. Ve en sonunda bizim yaptığımız bu robotlar bizim kontrolümüzden çıkacaklar.

Dizinin ilk sezonu 8 bölüm sürdü, 2. sezon şu anda garanti. İngiltere'de çok tuttu ve seviliyor. 2016 yazında devam edecek.



Yorumlamaya gelirsek. Dizi sürükleyici, ne olacağını hep merak ediyorsunuz. Klasik bir bilim kurgu fikriyle giriyor dizi ve öyle de devam ediyor. Hiç bir yenilik olmayışı eksilerden biri bence. Çokça işlenmiş ve başarılı olmuş bu konuyla bir kez daha başarılı oluyor. Yani robotların hizmetçilikten bıkıp ayaklandığı çok şey izledik.

İlk sezon genel olarak geçiş dönemi gibi geldi bana. Pek heyecanlı bir şey olmadı, sanki daha çok bizi dizinin içine bir şekilde sokmaya ve merak ettirmeye çalıştılar gibi geldi. 

Benim beklentim evet klasik bir konu ama çok geliştirip, güzel bir şekilde sunacaklardı. Ama benim düşünceme göre öyle olmadı. Biraz hayal kırıklığı yaratmadı dersem yalan olur. Dizi çok yavaş ilerliyor, bazen ciddi şekilde sıkılabiliyorsunuz. İleri sardığımı bile hatırlıyorum izlerken. Çünkü boş ve anlamsız çok olay oluyor. 

Ama bence bu sezon sadece geçişti, ben 2. sezonda işlerin çok daha iyi olacağını düşünüyordum. Genelde İngiliz dizileri sadece düşük bütçelerinden dolayı sorun yaşıyorlar (Merlin, Doctor Who vs) Özellikle özel efektler gerektiğinde sorunlar büyüyordu. Ancak diziler çok eğlenceli ve bizi ısıtan, tutan dizilerdi. Bu sefer o sıcaklığı göremedim. Zaten milyonlar harcansa daha iyi olacak gibi bir senaryosu yoktu şu ana kadar.

Şimdi tekrar söylüyorum bence 2. sezon çok daha farklı olacak, dizi çok şey vaat ediyor , asla umutsuz değil. İlk sezon yavaş bir başlangıca geçişti diyorum ve asıl Humans'ı 2016 da göreceğiz bence. İzlemeye şimdiden başlayın, 2. sezonu da kaçırmayın diyorum. İyi seyirler 


Imdb Puanı : 8,1




Outlander (2014-)

Öncelikle merhaba. Bir kitaptan dizi uyarlamasıyla daha karşınızdayım. Sıradaki dizi outlander.

1. dünya savaşında hemşirelik yapmış evli Claire Randall'ın bir takım akıl almaz olay sonucunda 1743 yılına geri dönmesiyle ilgili. Orada romantik ve cesur  bir İskoç savaşçı olan Jamie Fraser ile evlenir. Anlayacağınız artık 2 dünyada da evlidir. İlk bölümde komik olan 1945teki kocasıyla aynı yüze sahip kişinin ona tecavüze kalkışmasıydı. Ve Claire zamanla Jamie'ye de bir şeyler hissetmeye başlayacak. 2 dünya ve 2 aşk arasında kalacak. İkisi de birbirinden çok farklı bu 2 adama aşık olan Claire'ı zor zamanlar bekliyor.

Dizide isteyebileceğiniz çok şey var , en azından vaat ettiği bunlar. Bilim kurgu, aşk , drama, bir kaç aksiyon sahnesi vs her şey var. Outlander Diana Gabaldon'ın aynı isimli romanından uyarlanarak yapıldı. Eğer kitabı okuduysanız, dizi pek de hoşunuza gitmeyebilir. Ancak objektif yaklaşırsanız bence hiç de fena değil.


Evet benim düşüncelerime gelirsek. Bence Outlander romantik bir drama olarak sınıfı geçiyor evet. Sadece birazcık sıkıcı, olaylar aşırı yavaş gelişiyor. Sanırım kitaptan dizi yapınca hep böyle oluyor. Aman kitap biterse ne yaparıza geliyor olay ve yavaş yavaş ağır ağır yapıyorlar diziyi. Keşke bir dizi yapımcısı da dese ki 2 sezon yapayım ama tam yapayım. Neyse bunu geçelim.

Kitabı bilen bilir çok güzeldi, çekimler çok güzel olmuş dizide, müzikler de başarılı insana orada olduğu duygusu veriliyor. İnsanı içine çeken bir dizi fakat pek de sürükleyici değil bence. 1 bölüm bittikten sonra tamam yeter diyorsunuz, hiç "hemen 2 bölüm daha izleyeyim" demedim ben açıkçası. Biraz ağır ve bilim kurgu + macera olarak geçse de 1700'lere dönüş dışında pek bir bilim kurguluk olay yok bence. Hele ki macera çok çok az. 

Dizi Claire'ın üstüne çok düşüyor. Tamam baş rol o ve olaylar onun etrafında şekilleniyor. Ancak biraz daha diğer karakterlere de önem verilebilirmiş bence. Diğer karakterlerin çoğu önemsenmemiş ve özen gösterilmemiş bence. Her şey Claire olmuş. Ana hikaye çok iyi işlenmiş diye düşünüyorum. Dizi çoğu açıdan çok güzel, rahatsızlıklarımı belirttim zaten şimdiye kadar. İyi seyirler dilemekten başka şansım yok sanırım ...


Imdb Puanı : 8,5




Dizinin ekibine gelirsek Caitriona Balfe başrolde olacak  Sam Heugan ve Tobias Menzies ise onun kocaları oluyorlar. Diğer oyuncular ise : Duncan Lacroix, Grant O'Rourke, Stephen Walters ve Graham McTavish. Rupert MacKenzie ve Angus Mhor sadece ilk sezonda yer alan oyuncular.

Ronald D. Moore ise dizinin yapımcısı. İyi seyirler tekrardan












Haven (2010-)

Sevdiğim dizilerden biriyle karşınızdayım bu kez de. Daha doğrusu Stephen King'in The Colorado Kid kitabını severdim. İşte o kitaptan uyarlanmış bir dizi (en azından ilk başlarında). Hemen konusuna geçersem.

Audrey Parker hiç bir yakın akrabası olmayan, yetimhanede büyümüş bir FBI ajanıdır. Haven adlı bir kasabaya bir hapis kaçağını aramak için gider. Ancak burası daha önce bulunduğu hiç bir yere benzemiyordur. Bir sürü "sorunlu" insanın bulunduğu bir kasabadır Haven. Sorunlu insanı açarsak özel güçleri olan ve ortaya çıkan insanlar, doğa üstü güçleri olan insanlar. (havayı kontrol etmek, zihin okumak, zihin yönlendirmek vs aklınıza ne gelirse hepsini göreceksiniz) Ve Haven kasabasının polis departmanından Nathan Wuornos ile birlikte çalışmaya başlarlar. Audrey'in de gelişinden sonra yavaş yavaş Haven kasabasında yaşanan bu doğa üstü olaylar daha da ortaya çıkacaktır ve Audrey ile Nathan bunlarla baş etmek zorundalar.


Evet gelelim yorumlamaya. Dizi bu sene finalini yapacak ve şu anda 5. sezon devam ediyor. Bence gayet güzel , izlenebilir kafa karıştırıcı bir dizi. İzlerken sıkılmıyorsunuz. Özellikle ilk 3 sezon mükemmeldi. Hadi 4. sezonda çekildi ama bence 5. sezona hiç girmemesi lazımdı ekibin. Çünkü kitap uyarlaması dizilerde kitabın sonuna doğru saçmalanmaya başlıyor. Haven tam olarak saçmaladı diyemesem de ilk 3-4 sezonun tadı yok. Zaten büyük ihtimalle ondan bitirme kararı almışlardır. Hikaye çok güzel ilerledi ve bitti bu kadar. Ve böyle olmalı.

Maalesef çok güzel başlayıp 7-8 sezon devam edip artık bir şey bulamayıp çok saçmalayan dizi oldu ve biz hep "son sezon kötüydü" dedik. Diziler tadında bırakılmalı ve uzatılmamalı diye düşünüyorum. En azından Haven hatasından döndü ve bize çok güzel, izlenebilir, tadından yenmez bir dizi bıraktılar. Özellikle Stephen King kitaplarının film ve dizilerinden çok azı başarılı olur. Evet bir kaç kült yapım vardır ancak son yıllarda çıkan Under the Dome film ve dizileri faciaydı (Yeşil Yol dersem Stephen King kitabından yapılmış külte örnek olabilir) . Haven bunlar kadar iyi ve başarılı olmasa da gayet güzel ve The Colorado Kid kitabı çok güzel işlendi. Karakterler güzel, uyumluydu ve oyunculuklar da yeterince güzel.  Senaryonun tıkandığı alanlarda da biraz birbirine benzeyen ama zevkli bir kaç bölümle kendini toparladı dizi. 

Uzun lafın kısası eleştirecek bir şeyim yok, bazen kendini tekrar edip sıksa da büyük pencereden bakarsak çok güzel ve zevkli bir dizi. Bence izlenir ve izleyin diyebilirim. Final yapılmadan yetişin :) 

Ve şunu da söyleyeyim çoğu bilim kurgu dalında çekilmiş dizinin aksine Haven sizi şaşırtıp dumur edebiliyor... Özellikle 3. sezon finalinde çok güzel de etti.

Imdb Puanı : 7,6


 

7 Kasım 2015 Cumartesi

The Gift (kısa film)

Ödüllü bir kısa film var şimdi de. Neden asla hediye olarak evcil hayvan almamanızın bir kanıtı olan bu kısa film 4 ayda 26 kişi tarafından izlendi ve ödüllü bir kısa filmdi. Ana fikir : Alamayacağınız sorumluluğun altına girmeyin !

En nefret ettiğim insan türlerinden birini anlatır bu kısa film. Her izlediğimde sinirlenirim çünkü yaşadığım yerde de bu olay çok olur... İyi seyirler.



Bron/Broen (2011-)

Merhabalar tekrardan. Bu sefer de bir İsveç/Danimarka ortak yapım bir  diziyle karşınızdayım, anlayacağınız bazen değişiklik yapmayı bende seviyorum. Konusuna geçeyim, övgü yağdırmaya sonra başlayacağım. Ama başlamadan şunu diyeyim, bulabildiğiniz bütün İskandinav filmlerini ve dizilerini izleyin derim. İskandinavlar işi biliyor ve Amerika'daki gibi dip not, sübliminal mesaj vermek gibi bir niyetleri yok. Amerika gibi sizleri bir düşünceye yönlendirmiyorlar yani. Oyunculukları çok güzel oluyor, soğuklar, kendileri gibiler. Anlayacağınız ne bulursanız izleyin derim. Benim tavsiyem.


Evet dizinin konusuna geçersem; İsveç ve Danimarka'yı birbirine bağlayan Öresund köprüsünde bir kadın cesedi bulunur. Ama cesedin bir yarısı İsveç'te bir yarısı ise Danimarka sınırındadır. İlk başta kurbanın İsveç'li olduğu anlaşılır ve Malmö cinayet bürosu dedektifi Saga Noren davayı alır. Ancak daha sonra cesedin 1 kişiden değil 2 kişiden oluştuğu anlaşılır. Üst tarafı İsveç'li bir politikacıya alt tarafı 1 sene buzdolabı içinde bekletilmiş bir Danimarka'lı fahişeye aittir. Ve tam olarak sınırda öldürüldüğünden hem Danimarka hem İsveç'i ilgilendiren bir cinayettir. Bu yüzden 2 ülkenin cinayet büroları birlikte çalışmaya karar verir. Daha sonrasında aslında bunun basit bir cinayet olmadığı ve devamının geleceği ortaya çıkacaktır.

Saga Noren asperger sendromlu çok güzel bir dedektiftir (sosyal etkileşimde zorluk yaşamak, sınırlı olmak. Otistik spektrum bozukluklardan biri) . Martin Rohde ise yeni vasektomi ameliyatı geçirmiş ilk karısından olma "garip" oğlu (neden dediğimi anlayacaksınız) ve yeni karısıyla yaşayan Danimarkalı bir dedektiftir. İkisinin güçlerini birleştirip katili yakalaması gerekmektedir.

Diyerek başlıyor dizi. 3 sezon yayınlandı şu ana kadar.  Ve gayet güzel gitmekte. Konu bu kadar yeter.





Evet öncelikle dizinin ismi Broen İsveççe Bron Danca "Köprü" demek. Amerikada da The Bridge ismiyle yayımlanıyor dizi. Dizide hata bulmaya çalışmayacağım çünkü izlenimi gayet güzel, evet karakterlerin heyecansızlığı birazcık diziye de vuruyor. Bu iskandinav dizi/filmlerinde birazcık doğal aslında. Filmlerde de böyledir. Çok heyecanlı bir olay yaşanır ama siz buz gibi bakarsınız, çünkü oyuncular da buz gibidir. Ancak bu bir sorun değil çünkü bu insanların özelliği bu. Soğuk olduklarına şüphe yok. 

Dizinin başrol oyuncusu (Saga) Sofia Helin'e parantez açmak istiyorum. Rolüne mükemmel yakışmış, o asosyal birazcık kişilik bozukluğu olan soğuk kadın muhteşem işlenmiş ve Sofia Helin inanılmaz bir iş çıkarmış. Kim Bodnia'da 2 sezon boyunca harika bir iş çıkarıyor. Emin olmamakla birlikte teorimi anlatayım sizlere sanırım 2. sezon sonunda 1 sene ara verilmesinin sebebi Kim Bodnia'nın diziden ayrılması diye düşünüyorum. Bununla ilgili belli bir açıklama yok. Sadece 1 sene yerine 1.5 sene ara verildi ve devam ediyor. Umarım bir daha böyle uzun bir ara verilmeyecek. Çünkü beklemek zor oluyor.

Dizide bir sevdiğim nokta da Dexter'daki gibi sezonluk konularının olması, aynı karakterler devam eden belli başlı olaylar ama senede 1 değişen güzel konular. Hiç bir şey çok fazla uzatılmıyor ve sıkmıyor anlayacağınız.
Çoğu dizinin en büyük problemi bir yerden sonra konuda tıkanmasıdır. İşte Köprü de böyle bir sıkıntı olmuyor. Her sezon başka bir olayla devam ediyor. 

Saçma bir kaç olay olmuyor değil, izledikçe göreceksiniz. Buradan saçmalıkları anlatmaya kalkarsam dizinin her tarafına çomak sokmuş olurum. Pek de gerek yok. Bir kaç polislerle ilgili saçmalık yok değil. Ama bir de şunu düşünmeden edemiyorum, belki de oralarda adet öyledir. 

Tek eleştirim ise : Sanırım müzikler daha iyi olabilirdi. Dizi içindeki müzikler yetersiz, yersiz, yada anlamsız kalıyor bana göre.

Benim bu diziyle ilgili tavsiyem harika olduğu ve kesinlikle izlemeniz gerektiği. Kaçırmayın sakın, gerçekten izlenmeye değer güzel bir konusu/konuları var. İyi seyirler. 

Imdb Puanı : 8,6




Fresh Off the Boat (2015-)

Evet bu sene çıkmış bir dizi daha. Fresh off the boat. Geçenlerde başka bir dizi için en iyi komedi demiştim ya, yanılıyordum. Fresh Off the Boat çıtayı çok yükseklere çekmiş. Çok seviyeli ve güzel bir mizahı var dizinin. Çoğu (neredeyse tamamı) komedi dizisi gibi sadece küfür ve seks içerikli şakalarla götürmüyorlar işi ki değişiklik hoşuma gitti, değişiklik iyidir.

Konusuna geçeyim hızla. Dizi 1990'larda geçiyor. Tayvan asıllı, 3 çocuklu (hepsi erkek) Amerika'da yaşayan bir aile.Amerika aşığı olan ve kendini "Amerikan Rüyası"na çokça kaptıran babanın Orlando'da restoran açmasıyla başlıyor.  Amerika da başkent Washington'da yaşıyorlar ve oradaki Çin mahallesindeler. Tayvan pazarına gidiyorlar ve sanki evlerindeymiş gibi yaşıyorlar. Bir gün ailenin babası Louis Huang'ın Orlando'da restoran açmasıyla tüm aile bir anda çok farklı bir kültüre taşınıyor. Çünkü Orlando onların yaşadığı yer gibi değildir. Orlando'da beyaz insanlar daha çok, beyaz insanların dediği oluyor anlayacağınız. Çin mahallesinden çıkıp, Florida sahillerine taşınmak aileye zor geliyor ve ailenin her ferdi farklı şekillerde etkileniyor. Ve ilk başta Louis (baba) dışında hiç kimse buraya taşınmaktan memnun olmuyor. Özellikle de Jessica değişime en uyum sağlayamayan ve en mutsuz olan kişi olarak dikkat çekiyor.

Dizide özellikle ailenin büyük oğlu Eddie Huang üzerine yoğunlaşacağız, zaten hikayeyi de gelecekten o anlatıyor. Yani dizinin asıl konusu, Amerikanın belirli bölgelerinde dışarıdan gelen olmak çok zor. Oraya uyum sağlamakta bir o kadar zor oluyor.

Dizide aile fertleri : Louis Huang (Randall Park), Jessica Huang (Constance Wu) , Eddie Huang (Hudson Yang), Evan Huang (Ian Chen), Emery Huang (Forrest Wheeler) ve büyük anne olarak (Lucille Soong) oynuyor. ,


Benim yorumuma gelirsek. Geçenlerde yayımladığım The Last Man On Earth ile birlikte en çok beğendiğim komedi dizisi. Hatta 2015 de çıkan en iyi bir kaç diziden biri. Çok sıcak bir dizi öncelikle. Karakterler çok iyi oluşturulmuş, hepsi dolu karakterler. Sizi sıkmıyor, baymıyor dizi. Farklı bir ülkeye uyum sağlamaya çalışan çok farklı bir aile izliyoruz ve zevk veriyor. Komik bir aile dizisi aslında ki aile dizilerini sevmeyen ben, bunu gerçekten sevdim diyebilirim

Oyunculuklar başarılı, çocuklar da dahil. Özellikle Eddie rolündeki Hudson Yang çok iyi gözüküyor ilk bölümlerde. Okulda diğer çocukların farklı bir geleneğe yaklaşım biçimleri çok güzel işlenmiş, çocukların acımasız olabileceği vs . İzleyeceğiniz şey güzel ve çok komik bir dizi. Hiç kimseyi hayal kırıklığına uğratmayacağını düşünüyorum.

Dizi ile ilgili söyleyebileceğim tek bir kötü şey yok şu ana kadar. Dizinin en büyük artısı ise insanları güldürebilecek farklı şeyler bulundu en sonunda sanırım. Hep aynı şeyleri kullanan sektör belki de yok oluyordur. Sürekli aynı tür esprilerle 10'larca dizi yürüdü bugüne kadar. İşte bu dizi onlardan biri değil. Bazılarınız büyük ihtimalle komik değil diyeceksiniz çünkü artık kafalar neyin komik olup neyin olmaması gerektiğine neredeyse programlandı. Eğer ben gerçek komikten anlarım derseniz bu neşeli dizi tam size göre. Bence tam bir şaheser. İyi seyirler

Son sözüm : Evet dizide çok tanınmış oyuncular yok, çok fazla şey vaat edilmemiş olabilir. Ama dizi gerçekten komik, kahkahalar atabilirsiniz. Küfür ve seks içerikli şakalardan oluşmuyor sadece. Bunu söylememin sebebi küfür ve seksten rahatsız oluşum değil, artık farklı şeylere de yer açılmalı. Artık tüm komedi, komedyenlik oralara kaymaya başlamıştı ve bu da can sıkıcıydı. Özellikle son dönemde yapılan tüm işlerde konu seks ve küfür, herkes absürt olmaya çalışıyor ve insanlar da bunu seviyor. İşte bu da farklı çeşit bir dizi ve şu anda çok başarılı gidiyor. Denemekte ve denemenizde fayda var diyorum.

Imdb Puanı : 8,1